maden ve yaşam

   
 


 

 

ana sayfa

radyo sohbet

amacımız

yayıncılarımız

pepuk kusu

sehid rıza

dersim 38

munzurbaba

dersim

dersim tarihi

dersim kayıp kızları

aliser

kocgiri

zazaca ögren

firik dede

behzat firik

baba bertal

ovacık

nazmiye

hozat

pertek

mazgirt

pülümür

çemişgezek

hz.ali

kerbala

12 imamlar

pir sultan

hacı bektaş

sarı saltuk

alevilik

alevi katliyamaları

şeh bedreddin

partizan şehitleri

maden ve yaşam

şiirler

filim izle

dersimbelgeselelri

kilipler

satranç oyla

eski türküler dinle

ziyaretçi defteri

 


     
 

                                    

 Maden işçisi olmak: Yaşamla ölüm arasında
Tahir Öngür 23 Ağustos 2007, Perşembe
Yeraltı kaynakları işletilirse istihdam doğar, geri kalmış yörelerde önemli sayıda yurttaş bir iş sahibi olur, bu yörelere bir gelir girişi olur düşüncesi, küresel emperyalizmin dünyanın her köşesindeki doğal kaynakları talan edişini gizlemede çok etkili oluyor. Bu ön kabuller en çok da, işletmenin yer alacağı yöre insanını etkiliyor.

Bir kurtuluş gibi görülen maden işçiliği, emekçilere yaşamları boyunca omuzlarında taşıyacakları sağlık sorunlarını da yüklüyor.

Kazalar
Gözden uzak koşullarda çalışıp yaşayan maden işçisinin varlığını, daha çok maden kazalarıyla duyumsarız. Bugünlerde de medyada onları duyduk. ABD’deki bir maden kazasında yaşamını yitirenlerin yanında, onları kurtarmaya çalışan ekipten 6 işçi daha göçükte canını yitirdi. Yine bugünlerde Çin’den ve Afrika’dan maden kazaları haberleri geldi.

ABD’deki işçi sendikaları birliği AFL-CIO güvenlik ve sağlık biriminin Nisan 2007’de yayımladığı bir listeye göre 2005 yılında 4,2 milyon işçi kaza geçirip yaralanmış ve 5734’ü iş kazalarında ölmüş. 2005’te ABD’nde her gün 16 işçi kaza sonucu yaşamını yitirmiş. Başka ülkelerde doğmuş göçmen işçiler daha çok kaza geçiriyor. ABD madencilik kesiminde 1970’ten buyana düşmekte olan iş kazaları 2006’da yine artmış.

Maden işçiliği kaza riski yüksek bir çalışma alanı. Evet, ama sanıldığı kadar da değil. Örneğin Batı Avustralya hükümetinin 2001-2004 yılları arasında ilişkin istatistiklerine göre bir milyon çalışma saatinde kaza ve hastalık nedeniyle yitirilen çalışma saati ve her 100 işçi içinde kaza ve hastalık nedeniyle çalışamayan işçi oranları madencilikte 10,5 ve 2,9 iken; bu oranlar bütün sektörlerin ortalamasında 13,8 ve 2,3. Örneğin imalat sektörü ve nakliyecilikte durum daha zorlu. Üstelik istatistikler madencilikte iş kazaları nedeniyle yitirilen işgünü sayısı oranlarının düzenli olarak azaldığını ortaya koyuyor.

Hastalıklar
Ama, iş sağlığa ve sağlıkta uzun dönemde ortaya çıkan kalıcı olumsuz etkilere gelince durum değişiyor. Madencilik yaşamı öldürücü hastalıklara neden oluyor.

AFL-CIO değerlendirmesine göre 2005’te 50 bin ila 60 bin işçi de iş hastalıklarından ölmüş.

Londra Hijyen ve Tropikal Hastalıklar Okulu uzmanlarının yaptığı bir literatür taraması bunun bazı yanlarını çok açık ortaya koyuyor.

Başta asbest madeni çalışanlarında karşılaşılan solunum yolları, akciğer, mide kanserleri vb hastalıklardan ölümlerin sıklığı ortaya çıkıyor. Bu etki zaten yaygın olarak biliniyor ve İngiltere’deki büyük bir sigorta şirketinin iflasına neden bile olmuş. Asbestle ilişkili hastalıklardan kurtulmak ta olanaksız. Bu yüzden dünyanın bir çok ülkesinde asbest çıkarılması ya da kullanılması yasaklanmış durumda. Yine de, ABD’de asbestoziz hastalığından ölümler 1966-1998 yılları arasında 10 kat artmış.

Çok bilinen bir başka hastalık yaratıcı çalışma koşulları da kömür madenleri ile ilgili. Özellikle kömür çıkarılması sırasında oluşan tozlardan kaynaklanan hastalıklar grizu patlamaları ve göçüklerden daha fazla can alıcı olmaya başladı. Kronik bronşit, pnömokonyosis ve silikosis ölüme neden olan en yaygın kömür madeni işçiliği hastalıkları. Bunlar Kömür İşçisi Pnömokonyosizi (CWP) olarak anılıyor. Çalışmalar kömür maden işçilerinin yüzde 12 kadarının bu hastalıklara yakalandığını gösteriyor. ABD’de yapılan bir araştırma bitümlü kömür madenlerinde 40 yıl çalışmış olanların yüzde 2-12’sinde pnömokonyosis ve yüzde 1,3-6,7’sinde de ilerleyen masif fibrosis hastalıklarının görüldüğünü ve antrasit madenlerinde çalışanlarda bu oranların daha yüksek olduğunu ortaya çıkarmış. Yine ABD’de otopsisi yapılan 3365 maden işçisinin yüzde 12,5’inde klasik silikosis nodülleri bulunduğu görülmüş.

Altın madenciliğinde çalışanlarda ise 70’li yıllara kadar özellikle cıva zehirlenmesinin çok yaygın olduğu biliniyordu. Şimdi cıvayla amalgam teknolojisi pek kullanılmıyor olsa da, az gelişmiş ülkelerdeki kaçak ve küçük madenlerde bu sorun halen sürüyor. Ama, siyanürle altın eldesi teknolojisinin gelişmesi maden işçileri için yepyeni ve ölümcül bir sağlık sorunu alanı yaratmış durumda. Dünyanın değişik yerlerinde, bu yolla yapılan altın işletmelerinin insan sağlığına olan olumsuz etkileri, çok sayıda çalışma ile belirlenmiştir. Örneğin, Kanada Ontario Eyaleti’ndeki altın işletmelerinde çalışanlar üzerinde, bir kamu kuruluşu olan “Workers Compensation Board” için yapılmış üç ayrı araştırmanın sonuçlarına göre bu maden işletmelerinde çalışanların akciğer kanserinden ölme riskinin, aynı bölgedeki madenlerde çalışmayanlara göre yüzde 40 daha yüksek olduğu (SMR 140), mide kanseri için böyle bir ilişkinin bulunamadığı, kanser riskinin artışının yeraltında çalışanlarda ve ayrıca sigara içenlerde daha yüksek olduğu, bu risk artışının arsenik ya da radon gibi kanser yapıcı kimyasallardan mı yoksa silisli tozların solunmasından mı kaynaklandığına ilişkin güvenilir veri bulunamadığı bildirilmektedir. Altın madenleri çalışanları arasında akciğer kanserinden ölme riskinin yüksekliği başka araştırmalarla da belirlenmiş. Örneğin, Avustralya’da 14 yıl süre ile 1974 madenci üzerinde yapılan çalışmada SMR=140; 3971 Güney Afrikalı madenci üzerinde 9 yıl süre için yapılan çalışmada SMR=161; ABD Güney Dakota’da Lead Madeni’nde 14 yıl için SMR=370; Sovyetler Birliği’nde 27 yıl için RR=7,9 gibi yüksek riskler bulunmuş. 1940’a kadar siyanürle işlem yapılmış olduğu bilinen ve 1974’ten bu yana terkedilmiş olan Kıbrıs Lefke’deki CMC Madeni ile ilgili olarak bir araştırma başlattığına değinen Dr. Enver Bıldır, “Bu konuda henüz sonuçlanmamış bir çalışmam vardır. İşe giriş numaralarına göre sıralanan 30 Kasım 1963 tarihli Karadağ yer altı madencileri listesini ele alan bu çalışma, henüz daha işin başında olmasına rağmen ürkütücü gerçeği gözler önüne sermektedir. Listedeki bir numaralı isim Ali Kayımzade akciğer kanserinden ölmüş, 2 numaralı işçi Hüdaverdi Kasım ise kan kanserinden. İlk 15 işçiden ölüm nedenlerini bulabildiğim 10 işçinin 6’sı kanserden ölmüş. Kanser illetinden kırılan sadece madenciler olmadılar. Dört bir tarafı maden atıkları ile kirletilen Lefke’de yaşayan insanların tümü bu kirlilikten etkilenmiş ve etkilenmeye devam ediyor. Lefke Belediyesi 2000 yılı ölüm kayıtlarına göre bölgede ölümlerin yarısı kanser kaynaklı” bilgisini veriyor.

2000 Ocak ayı sonundaki kaza ile gündeme gelen Romanya Baia Mare bölgesindeki madenciliğin çevreye yaydığı kurşun, arsenik ve kükürtten ötürü, madenciliğin yaygın olduğu Marumares İlindeki iş hastalıklarının ülke ortalamasının iki katı olduğu; 1996’da 248 çalışanın zehirlendiği ve bunların yarısının Baia Mare’den olduğu; örneğin Phoenix işletmesi çalışanlarının yüzde 52’sinin kronik hasta oldukları bildiriliyor.

Kanser yaratıcı yanı çok iyi bilinen arseniğin altın işletmeleri çevresindeki yeraltısuyu ve havada asılı parçacıklarda nasıl zenginleştiği yakın zamanda yapılan birçok simpozyum ve workshopta sunulan çok sayıda bildiri ile örnekleniyor.

En az 800 yıllık geçmişi olduğu anlaşılan ve 1986 yılında Etibank’ın Kütahya’ya 35 km uzaklıkta Gümüşköy’de ETİBANK-KRUPP firması ortaklığı ile kurduğu siyanürle gümüş işletmesi ve atık barajı açıldığında 62 hanede 293 nüfusu olan Dulkadirli köyünde yaşayanlar, 1993 yılında 12 haneye, şimdi ise 2 hanede 6 kişiye düşmüş durumda. Yaygın ve solunum yolları dışındaki organlarda da karşılaşılan kanser ölümleri ve terk nedeni ile boşalan köydeki sorunun nedeninin siyanür ile ilgili olmadığı savunulmakta ve bu köye 10 km uzaktaki bir kaynaktan sağlanan sudaki arsenik içeriğinin 0,67 mg/l (ABD standartları 0,01mg/l ve dünya standartları 0,05 mg/l) oluşu ile açıklanmakta. Ne var ki, bu arsenik etkisini neden yüzyıllarca göstermedi de, gümüşün siyanürle işletilmesini beklediğinin açıklanmasına yanaşan, pek yok! TBMM’ne zamanın milletvekilleri tarafından verilen Bergama’da siyanürlü altın madeni işletmesi konusunda halk oylaması yapılmasını öngören yasa teklifinin görüşmeleri sırasında dönemin İzmir milletvekili Metalurji Mühendisi Işın Çelebi’nin açıklamalarını yorumsuz olarak sunalım: “Kütahya’da 1987 yılında kurulan bir tesiste, ETİBANK yıllarca siyanürle altın ve gümüş aradı. Ancak burada ciddi rahatsızlıklar görülmeye başlayınca, Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından bir araştırma yaptırılıyor. Mide ve akciğer kanserlerinin büyük ölçüde siyanür yüzünden arttığı saptanıyor. İnsanların derileri dökülmüş. Ancak bu gizli bir araştırma. Ben bunu ETİBANK’tan aldım.” “Bunların paraları çok, karşı çıkanlar aleyhine televizyonda haber yaptıracak kadar çok, raporlar hazırlatacak kadar çok.” Yine aynı komisyonda görev yapan Trabzon milletvekili (yakın zaman öncesinin Adalet Bakanı) Hikmet Sami Türk’ün sözlerini hatırlatmada da yarar var: “Yapılması gereken siyanürlü yöntemle altın aramanın yasaklanmasıdır.”

Uranyum madenciliğinin yaygın olduğu ülkelerde bu madenlerde çalışanlar da bir o kadar risk altında. Bu işletmelerin emekçilerinde karşılaşılan en yaygın sağlık sorunu akciğer kanseri. 50 bin çalışanı kapsayan bir kaç çalışmanın ortak sonucuna göre, düşük dozlarda da olsa radon salımı etkisi altında kalmış olan işçilerde akciğer kanserinin 2-5 kat daha sık görüldüğü belirlenmiş. Yapılan az sayıdaki çalışmayla, uranyum madeni işçilerinde genetik, kalıtımsal sorunlar da saptanmış.

Küçük işletmelerde kazaların, büyük işletmelerde ise hastalıkların daha yaygın olduğu; yeraltı ocaklarında kalp, sinir sistemi, tansiyon vb hastalıkların, açık ocaklardaysa solunum yolları hastalıklarının sık görüldüğü de araştırma sonuçları arasında. Risklerin sigara içenlerde ve yaşlılarda arttığı da ortaya çıkmış.

Şili’de yapılan bir araştırma her ay toplam iş gücünün üçte birinin bir ya da daha çok gün sağlık sorunları nedeniyle hizmet dışı kaldığını, iş gücü kaybının yüzde 8 olduğunu ve bunun yıllık ücretlere yüzde 14 oranında yansıdığını ortaya koymuş. Dört yıllık araştırma işgünü kayıplarının yüzde 84,3’ünün kazalar değil daha çok solunum yolları hastalığından olduğunu ortaya çıkarmış.

Karşılaşılan kalıcı madenci hastalıklarının başını kanserler çekiyor. Gelişmiş kapitalist ülkelerdeki resim az gelişmiş ülkelerde de aynı. Çinde yapılan bir çalışma yeraltı işletmelerinde çalışanların 2,04 kat daha çok silikoz olduğunu ortaya koymuş. Hele kaya delme işinde çalışanlar daha da büyük risk altında bulunuyor. Kanserin daha da kötü yanı işi bıraktıktan sonra yıllar da geçse birden ortaya çıkabilmesi.

1998’den bu yana madencilik üretimi toplam endüstri üretiminin yüzde 50’sini aşan Moğolistan’da yapılan bir inceleme, bu alanda karşılaşılan iş hastalıklarının yüzde 68’ini kronik bronşit ve pnömokonyosisin oluşturduğunu ortaya koymuş. Özellikle de altın ve kömür madenlerinde akciğer hastalıkları başı çekmekte. Topu topu 2,6 milyon nüfusu olan ülkedeki 930 bin çalışandan 60 bini maden işçisi ve 2004’te 127 izinli altın madeni işletmesinde 20 bin maden işçisi çalışıyor. Ayrıca 100 bin kadar kişinin de izinsiz, küçük, plaser altın işletmelerinde çalıştıkları sanılıyor. Bu kaçak çalışanlarda cıva zehirlenmesi, titreme, depresyon ve solunum yolları hastalıkları yaygın. Çalışanların önemli bölümü çocuk yaşta ve bunların yüzde 24,2’sinin, çoğu cıva zehirlenmesinden olmak üzere hasta olduğu saptanmış. Moğolistan’ın kömür madenlerinde de 12 bin kadar işçi çalışıyor. 1968-2004 arasında bunlardan 920’si pnömokonyosisten, 4234’ü de kronik bronşitten hastalanmış. Pnömokonyosis hastalarının 441’i silikoz, 438’i antrakosilikoz hastalıklarına yakalanmış. 2003 yılında çeşitli madenlerde ölçülen toz miktarları kömür madenlerinde 40 mg/m3, altın madenlerinde 10,5 mg/m3 ve kömür santrallarında da 22 mg/m3 kadar.

Pnömokonyoz solunum yollarıyla ilgili bir hastalık grubu. Asbestoz, kömür işçisi pnömokonyozu, silikoz, boksit pnömokonyozu, az görülen beriloz ve sideroz bunun bilinen türleri. Yalnızca ABD’nde 1968-99 arasında bu hastalık grubundan ötürü ölenlerin sayısı 121.982. Delici ve kazıcı makine kullananlarda öteki işçilere göre çok daha sık karşılaşıyor bu hastalıkla.

Örneğin, Nevada’da Delamar Hayalet Kasabası kuru öğütmelerle silikoz yaratan bir maden kapanınca boşalan bir kent. Yüzlerce silikoz ölümünden sonra kente Dul Üreten takma adı verilmiş.

Dünya Sağlık Örgütü’nün Küresel İş Sağlığı Ağı (GOHNET) silikoz hastalığını ayrıntılı olarak ele aldığı bir yayınında silikozu kristal silis tozu solunmasından kaynaklanan ve akciğerlerin üst loblarında görülen bir pnömokonyosis olarak tanımlıyor. Tedavisi yok. Kısa kısa soluma, güçsüzlük ve derinin mavileşmesi ile tanınıyor ve çoğu zaman verem, zatürre ya da benzeri ciğer hastalıklarıyla karıştırılıyor. Toza karşı yeterli önlemlerin alınabildiği yerlerde azalma eğilimine girmesi bunun bir kader değil, kusur olduğunu gösteriyor. Tozlu ortamlarda çalışılan bütün işyerlerinde görülebilen silikozun en sık karşılaşıldığı sektör madencilik. Dünya sağlık örgütünün 2002’de yayımladığı bir rapora göre solunan havaya salınan parçacıklardan ötürü dünyada 386 bin ölüm (38 bin astım, 318 bin kronik engelleyici akciğer hastalığı (COPD), 30 bin pnömokonyosis) ve nerede ise 6,6 milyon iş yılı kaybı (1 milyon 621 bin astım, 3 milyon 733 bin COPD ve 1 milyon 288 bin pnömokonyosis) olmuş. Dünya Sağlık ve Çalışma Örgütleri’nin (ILO/WHO) silikozu önleme programını bugüne değin 22 ülke benimsemiş ve çalışmalara başlamış. Aralarında Türkiye yok! Kristal silis tozu yalnız silikoza değil akciğer kanserine de, silikotüberkülozuna da, otoimmun hastalıklarına da neden olabiliyor.

ABD’nin Ulusal İş Güvenliği ve Sağlığı Enstitüsü NIOSH’un yaptığı incelemeler, izin verilebilir düzeyde silis tozu salınan yerlerde 40 yıllık iş yaşamı boyunca çalışmış olan her 100 kişiden birinde bile silikoz görüldüğü belirlenmiş ve sınırın 0,05 mg/m3’ün altına indirilmesi için çalışmalara başlanmış. NIOSH’un değerlendirmesine göre başka sektörlerin tersine, maden işçilerinin tamamı bu hastalık riski altında.

Örnekleri çoğaltmak, kaynakları çeşitlendirmek, sayıları çoğaltmak mümkün. İster gelişmiş, ister az gelişmiş olsun bütün ülkelerde maden işçisi olmak, ölümle burun buruna gelmek demek. Üstelik işi bıraktıktan yıllar sonra bile azrail sizinle oluyor.

Madenci ailelerde dul kalmak gerçekten de çok olağan.

Hele, küresel kapitalizmin talancı akıncıları ülkenize gelmiş, yasaları ve uygulayıcılarını dize getirmiş, kısa günün kârını alıp gitme telaşı içinde ise. European Nickel’in yakıştırdığı gibi “genel olarak bakıldığında Türkiye’de güçlü bir güvenlik kültürü yok” diyenlerin saldırısı altında kalan bir ülkede, maden işçisi olmak nasıl bir kurtuluş olabilir ki?

Birilerinin bir şeyler yapması gerekli. Bu birileri maden işçilerinin sendikaları olabilir mi?

Küresel kapitalizm iş güvenliği kültürünü ürettiği gibi, kendi sendika kültürünü de taşımış olmasın sakın ülkemize (de). Haftaya da bu konuyu eşeleyelim, bakalım.


















   

 


 

 
 

 

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol