firik dede

   
 


 

 

ana sayfa

radyo sohbet

amacımız

yayıncılarımız

pepuk kusu

sehid rıza

dersim 38

munzurbaba

dersim

dersim tarihi

dersim kayıp kızları

aliser

kocgiri

zazaca ögren

firik dede

behzat firik

baba bertal

ovacık

nazmiye

hozat

pertek

mazgirt

pülümür

çemişgezek

hz.ali

kerbala

12 imamlar

pir sultan

hacı bektaş

sarı saltuk

alevilik

alevi katliyamaları

şeh bedreddin

partizan şehitleri

maden ve yaşam

şiirler

filim izle

dersimbelgeselelri

kilipler

satranç oyla

eski türküler dinle

ziyaretçi defteri

 


     
 

                                    
firik-dede.jpgDersim Ovacık'ta yaşayan, sözlü geleneğin son temsilcilerinden, Dervişcemal pirlerinden Fırik Dede, 106 yaşında, kendi yıkık evinde hayata gözlerini yumdu..

1980 askeri darbe günlerinde; Ovacık'ta abisinin gözleri önünde ağaca bağlanıp, işkence yapılarak Kulaksız yüzbaşı tarafından diri diri yakılan Behzat Fırik'in de babasıdır.. O günden beri, oğlunun acısıyla yas tutan Frik Dede, sakallarını bir daha kesmedi, acısı da gözyaşları da hiç dinmedi ve bir daha hiç konuşmadı..

“Mücevheri yerinde satın, tenekecilere vermeyin, sarrafını bulursanız verin” diyordu bir kaydında. Sözünü anlayacak sarrafa mı rastlamadı yoksa bu bir sessiz protesto muydu kendince, hala merak ederim..

70’lerin sonlarıydı sanırım.. Fırik Dede, Piro Newes, Aydınê Heşi, Qeramanê Mırci, Rızaê Berti gibi Ovacık’ın o dönemki insan-ı kamilleri amcam Weliağa’nın evinde toplanırlardı bazan.. Önce sohbet, muhabbet, sonra saz-söz, ikram derken; uzun bir sessizliğin içinde öylece otururlardı.. 6-7 yaş hafızamdan kalan bu görüntüyü de hala merak ederim.. Bu bilge adamlar niye susuyorlardı, öyle saatlerce.. Bu ve benzeri yanıtlanmamış bir çok soru ve sırlarıyla hepsi çekip gittiler aramızdan..

Fırik Dede, Dersim'in yaşayan son ve önemli bilgelerinden de biriydi.. "Yüzü şemsi kamber, gözleri nur” dolu bilge dedemizin hayatını anlatan bir film yapan yönetmen Buket Aydın, izlenimlerini şöyle aktarıyor: “Bir Hızır perşembesinde köhne ama içten hazinesine konuk olmuştum. Bir kat yatak, bir kuzine, bir saz ve dört duvar… Ama içten.. Ama sıcak.. Ama huzur dolu… Ve bütün dünya mallarından arınmış arı bir mekandı. Evden ayrılırken aklımda tek bir düşünce vardı. Değerlerini kaybedenler bir daha asla kendileri olamazlar, kendileriyle olamazlar. Asla geçmişlerini bilmez ve bu günü yaşayamaz ve yarına hazır olamazlardı. ”

“ Tam da dört dağ içinde terk edilmiş bir kentte bir asır yaşam… Adımlar ağır ağır, bakışlar tane tane… Ne acelesi var görünürde, ne de geride kalanlara söylenecek son bir sözü… Belki bizim gibilerin aradığı adamdı o… Belki beklediğimiz son klam onun dilinde saklı… Bir sona yaklaşmaktayız hepimiz Sahi kimin sonudur bu? Bizim mi? Yaşlı adamın mı? Yoksa İnsan-ı Kamilin mi…? “ Buket Aydın

Yanıtsız ve muhatapsız sorular akıp giderken, ben yine aynı soruya takılıp kalıyorum: Kederli yazgılarının bize kader olmaması için mi sustular yoksa derin acıların dilsizliği miydi o sessizlik..

Ne yazacağımı ve cümlelerimi nasıl formüle edeceğimi sahiden bilemiyorum.. Ne yazsak hep bir eksik kalacak O’na ve Onlar’a dair.. Onlar susarak, belki bizi korumak adına belleklerimizi de sildiler.. Belki o eksik kalanlar tamamlayacak hikayemizi ya da bilemediklerimizin ızdırabını kuşanıp bizler sorularımızla aşındıracağız “sır”lı dağların ardını..

Fırik Dede; “gizli bir sırdır” dediği hafızasını, acısını, suskunluğunu, kesmediği sakallarını alıp giderken aramızdan; bize de ondan geriye miras olarak bir asırlık hayat, halk bilgeliği geleneğinin değerleri ve hoş bir nida olarak sazı-sözü kaldı..

Fırik Dede’den dinlediğimiz, Virani’nin şu dörtlüğünü yine ondan dinleyerek, dindiremeyiz belki sızlayan yerlerimizi ama katlanılır kılarız hiç olmazsa; "seni sevenlerin can içinde canısın/ aşıklar katredir, sen ummanısın/ gönül bir gemidir sen dümenisin/ Yelken açmak ister bu dervişlerin"

Sevgiyi din, aşkı yol eylemiş bir kavmin çocukları; bu bedbaht dünyada eteklerinde hep yolun yükünü ve kırılan dalların hüznünü taşırlar. Yolun yükünü en ağır taşıyanımızı kaybettik.. Birbirinin peşisıra, yitip giden, hakka yürüyen insan-ı kamillerimizin hatırası yolumuzu aydınlatan 'nur' olsun..

firikdede1.jpg

Hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz: "Ölüm ölür biz ölmeyiz."

YÖNETMENLİĞİNİ (BUKET AYDIN) nın YAPTIGI FİRİK DEDE Belgeselı ve hayatı hakkında yazıları


İnsan-ı Kamil : Firik Dede


Dersimli genç yönetmen Buket Aydın’dan iddialı bir belgesel :

İNSAN-I KAMİL


Dersim Ovacık’da yaşayan Firik Dede’nin hayatı özelinde, bölgedeki yaşamı aktaran “insan-ı kamil” belgeselinin galası İstanbul, Fransız Kültür Merkezi’nde yapıldı.

Yazı : Caner Canerik

Çekimlerine 2005 Yılında başlanan ve iki yıl süren filmin galasında konuşan yönetmen Buket Aydın, Firik Dede’nin bir tek gülümseyişini yakalamak ve bunu seyirciye aktarmanın bile kendisi için büyük mutluluk kaynağı olduğunu söyledi. Çalışmasında ailesi ve arkadaşlarından büyük destek aldığını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü. “Bir Hızır perşembesinde köhne ama içten hazinesine konuk olmuştum. Bir kat yatak, bir kuzine, bir saz ve dört duvar… Ama içten.. Ama sıcak.. Ama huzur dolu… Ve bütün dünya mallarından arınmış arı bir mekandı. Evden ayrılırken aklımda tek bir düşünce vardı. Değerlerini kaybedenler bir daha asla kendileri olamazlar, kendileriyle olamazlar. Asla geçmişlerini bilmez ve bu günü yaşayamaz ve yarına hazır olamazlardı.”


“ İnsan- ı Kamil ”


“ Tam da dört dağ içinde terk edilmiş bir kentte bir asır yaşam… Adımlar ağır ağır, bakışlar tane tane… Ne acelesi var görünürde, ne de geride kalanlara söylenecek son bir sözü… Belki bizim gibilerin aradığı adamdı o… Belki beklediğimiz son klam onun dilinde saklı… Bir sona yaklaşmaktayız hepimiz Sahi kimin sonudur bu? Bizim mi? Yaşlı adamın mı? Yoksa İnsan-ı Kamilin mi…? “

Peşi sıra sürüklenen bir sürü sorularla başlıyor Buket Aydın’ın “İnsan-ı Kamil” i Bir tek sorunun bile, değil cevabını vermek, anlamın çözemeden peşi sıra ikinci, üçüncü sorular izliyor birbirini… Dersim’de, gözlerimiz önünde akıp giden ve yitirmekten korktuğumuz gerçekliğimizle bir kez daha ve hemen ilk dakikanın içerisinde karşı karşıya bırakıyor bizi Aydın, karanlık üzerinde beyaz küçük harflerle büyük sorularla… Bembeyaz bir yolculukla başlıyor film… Dersim’den Ovacık’a Munzur’a paralel uzanan, bembeyaz karla kaplı bir yol soruların büyüklüğünü ve adeta tüm yaşamı kapsadığını çağrıştırtıyor izleyiciye… Ağır ve sakin adımlarla Ovacık’a ve ardından da , “İnsan – ı Kamil” e yani Firik Dede’ye konuk oluyoruz… Hayvanlarına su taşıyan, ekmek pişiren, yemek yapan, kar atan ve toprak evinin üzerine taş silindir çekerek sıkıştıran insanlar gibi hayatını devam ettiren Firik Dede’nin kamil kişiliğini gösterircesine, sakin bir şekilde çalışarak çıkıyor karşımıza evinin hemen önünde. Ardından “kahvaltı” için içeri yapılan bir davet ve bir asırı devirmiş, hayatı boyunca büyük trajedileri bizzat yaşamış ve acılara tanıklık ettirilmiş bir insanın, pencerenin önünde, yatağının üzerinde yüz yılın efkarını dağıtmak istercesine tüttürdüğü tütün dumanıyla yükseliyor bakışlarımız; beyazlamış saç ve sakallarının arasında parıldayarak bakan bir çift göz ve o gözün gördükleri acıların çentik çentik işlendiği alnına… Koskocaman bir asır devirmiş ve hala ayakta olan bir çınar…


Firik Dede’nin hikayesi…

firikdede2.jpgBuket Aydın, klasik biyografik belgesellerden farklı olarak Firik Dede’nin hikayesini, Ovacık’da akıp giden yaşamın içerisinden seçtiği sekiz mevsim ve hayatın içerisinden yüzlerce tanıklıkla aktarıyor. 105 yaşına gelmiş olmasına rağmen, tüm ihtiyaçlarını kendisi gideren, hayata ilk günkü kadar bağlı bir insan portresi çıkıyor karşımıza. Bandolar eşliğinde öğrencilerin geçit törenini izliyor kimi zaman… Uzun yollardan yalnız başına yürürken kimi zaman çıkıyor karşımıza… Baharda, yada kara kışın içerisinde, Ayin-i Cem’e giderken ve burada fiziksel zorluklara rağmen “gereğini” yerine getirmesine tanıklık ediyoruz. Kameranın kendisini görüntülediğini farkında olsa da, oturduğu tabureyi ters çevirip önünden akıp giden insanları izlemesi, uzandığı yatağında yaşın getirdiği olgunluk ve rahatlıkla usulca konuşmaları…

Tüm bu dingin ve kamil havayı dağıtmak istercesine, Dersim’in asi yüzünü ortaya koyarcasına Yönetmen Aydın, Ovacık’daki hayatla paralel olarak Firik Dede’nin öyküsünü aktarırken, şaşırtıcı bir tarza imza atmış. Olmadık yerde ortaya çıkan bir kız çocuğunun popüler bir türkü söylemesi, üç köpeğin koşuşturması, sonbaharda otlayan koyunlar, kışın karın içerisinde kendini temizleyen bir kısrak, durmadan ekmek pişiren kadınlar, içilen sigara ve çayın bolluğu… Gündüzden geceye geçişler… Cem yapılırken, ekmek pişiren bir kadının araya girmesi ve üç cümle etmesi… Bu ve buna benzer alışılmış kalıpların dışında filme ilgiyi sürekli kılan radikal bir yöntem… Üç kadının, iki adamın yada Firik Dede’nin tatlı sohbetine tam kendini kaptırırken, anlatının sert bir şekilde kesilmesi ilk anda, izleyiciyi ciddi olarak rahatsız ediyor. Ama bu rahatsızlık, bu canlanma seyirciyi değim yerindeyse “izleyici – seyirci” olmaktan çıkartıp “tanık” konumuna getiriyor, bir sonraki anlatıya daha dikkatli yönelmesini sağlıyor.

Eski toprağın güzelliği

İlerlemiş yaşı nedeniyle Firik Dede filmde hiçbir şey yapmayan ve varlığıyla yeten bir başrol oyuncusu imajı uyandırıyor. Ekmek pişiren bir kadın, hayvanları otaran bir adam hayatlarının içerisindeki Firik Dede’ye ilişkin anılarını anlatıyor ve onun “insan-ı kamil” mertebesine yükselişine dair tanıklıklarının altını çiziyorlar. Ama, yönetmenin filmi çektiği bölgede kurduğu sıcak ilişkiler, filmi daha izlenir kılıyor. Yaşlı insanların sohbetleri ve inatla birbirlerine yönelik bilgece tuzak soruları ve bunlara karşılık verilen bilgece yanıtlar şaşırtıyor. Örneğin, filmin ortalarında, Firik Dede’nin tanıklığında sohbet eden üç yaşlı, “Ahiret” günü esprileri yapıyor. Ömürlerinin sonbaharını, ilk bahar güzelliğiyle yaşayan Dersim yaşlıları, “Sana, ahirette, ‘dünyada ne yaptın?’ diye sorulursa, ne cevap verirsin ? ” sorusuna, “Hiçbir cevap vermem. ‘Ne Türkçe, ne Kirmanciki, nede Gurmanciki biliyorum’ derim onlara” gibi ölüme, kendilerine dayatılan korkulara Alevi felsefesinin getirdiği rahatlık içerisinde zeki cevaplar veriyorlar… Birbirlerini sevgi dolu bakış ve gülüşlerle iğneleyen sorular, kameranın varlığını farkında olarak devam eden “resmi” sohbetten bıkma ve bir süre sonra kendisi olma ve son cümleyi seyirciyi kahkahalarla güldürecek kadar yapılan zekice espriler… Filmin en önemli ve en ilgi çekici bölümlerinden birisinin, birbirleriyle yaşıt – yaşlı - insanların diyalogları oluşturuyor. Dönem dönem karenin içerisine giren gençlerin sohbetleri çoğunlukla Türkçe konuşmanın getirdiği resmiyeti barındırırken, yaşlılar, kürtçe’nin getirdiği rahatlığı sonuna kadar kullanıyor ve açıkçası gençlerin papucunu dama atıyorlar…

 

 

Erzincan’da dedelik eğitimi…

Film’de çocukluğundan başlayarak bu güne kadar gelen sıralı bir yaşam öyküsü bulunmuyor. Yönetmen Aydın, bunun yerine, filmin çeşitli yerlerine başarılı bir şekilde serpiştirdiği anlatı ve tanıklıklarla öyküyü film sonunda başarılı bir şekilde tamamlatıyor. Görsel olarak yaptığı başarılı kurguyu sözlü olarak da başarıyla gerçekleştiriyor. Her tarafta bırakılan bir parça, bir, iki, üç diye beklerken dördüncü anlatımda tamamlanıyor. Ancak Firik Dede ve Ovacık Aleviliğine dair tanıklıkta ilginç bir gerçeklikle karşılaşıyoruz. Kürt Alevilerinden olan Ovacık bölgesinde, filmde göründüğü kadarıyla ibadet dili olarak Türkçe çıkıyor. Filmde, konuşma ve şarkıların Kirmanciki ve Türkçe olarak iki farklı dilde olduğunu da küçük bir parantez olarak belirtmeliyim burada. Ayin-i Cem yaparken, Munzur kenarında çıla –mum- yakıp dualar edilirken Türkçe’nin ibadet dili olduğuna tanık oluyoruz. Günlük yaşamda Kirmanciki – Zazaca- kullanan insanların ibadet dili olarak Türkçe’yi seçme nedenini ise filmin sonuna doğru öğreniyoruz. Birkaç nesildir dedelik yapan aile, oğulları Firik Dede’yi eğitim için Erzincan’a, Türk Alevilerin yanına göndermiştir. Dersim’in diğer bölgelerinde yer alan Kürtçe ibadetlerin yerini Firik Dede’nin yönettiği ayinlerde Türkçe’nin almasının tek nedeni de bu olsa gerek… Pülümür, Nazımiye ve Dersim Merkez gibi bölgelerde daha çok “Düzgün Bava” vurgusuna tanık olurken, Firik Dede’nin ettiği dualar ve katıldığı ayinde Hazreti Ali ve Pir Sultan Abdal, Hac, Müslümanlık ve Allah vurgusu daha ön plana çıktığına film sayesinde tanıklık ediyoruz.

Dersim’in tüm renkleri

Buket Aydın ile “İnsan-ı Kamil” üzerine yaptığımız söyleşide, çalışmasının sadece bir portre olmadığını, Dersim kültürünü Ovacık özelinde aktarma çabası içerisinde olduğunu söyledi. Aslında 2 yıl gibi uzun ve zorlu çalışmasıyla da bu çabasında başarılı olduğunu belirterek hakkını vermemiz gerekiyor. Aydın, Munzur kenarında yapılan bir dini ritüeli görüntülerken yada ev içerisinde yapılan bir sohbette kültüre dair ayrıntılar yakalamayı gerçekten iyi bir şekilde başarmış. Ayin-i Cem sırasında giyinilmesi gereken kılık kıyafet, ayak şekilleri, bu sırada gecenin karanlığına, karın beyazlığına inat dörtnala koşan bembeyaz bir atın efsanevi havası, ekmek yapılırken saçın altının küllenmesi, edilen dualardaki yakarışlar, genç ve yeni neslin var olan kültürel değişimdeki simgesel anlamları… Elbette ki bütün bu bir saat içerisinde, bir insan hayatını aktaran filmde, o insanın yaşadığı bölgedeki hayata dair tüm renkleri ve ayrıntıları bulmak mümkün.

Genç yönetmenin cüreti

Başlarda da söylediğim gibi Marmara Üniversitesi İletişim fakültesi Sinema - Tv bölüm mezunu Buket Aydın’ın Dersim kokan kişiliğini filmde bir çok özgün ve alışıldık tarzların dışındaki karelerle ortaya koyması ayrı bir “tarz” yaratmış. Hiç gösterilmeyen, kameranın milim oynamadığı ve söyleşi yapılmak üzere bekleyen bir yaşlı teyzenin sesini bölge üzerinde dolaşan savaş uçaklarının sesi bir dakikaya yakın bir süre bastırıyor… Var olan en önemli gerçekliklerden birisi bu… Buradayız anlamında… Firik Dede’nin nasıl olduğu anlatılmasa da yakılarak öldürülen oğlunu anımsatırcasına, göğü yarıp geçen bir nesnenin çıkarttığı sesler… Bu tarz, “kamera arkası” olarak daha çok görmeye alıştığımız hazırlık aşamaları yada “hatalı” çekimleri Aydın kullanmaktan çekinmemiş… Açıkçası, bu tarz çekimler filmin var olan gerçekliğine daha büyük bir artı değer katmış.


Bir kış günü başlayıp, öteki kış mevsimine geldiğimizde filmin bitmesini beklerken, tekrar baharın gelmesi, Firik Dede’nin bilgece Munzur Bava’nın efsanesini anlatması yada Ovacık’ın etkileyici doğa güzelliğinin fotoğraf tarzında sunulması, tekrar yaz mevsimi ve sonbahara geçiş ve bir kış… Beyaz bir mezar başında ağıt yakan Dersim kadınları ve batan bir güneş… ile son buldu film… ( 23.06.2007 )


(ALINTIDIR)

 

Firik Dede’nin hikayesi…

Buket Aydın, klasik biyografik belgesellerden farklı olarak Firik Dede’nin hikayesini, Ovacık’da akıp giden yaşamın içerisinden seçtiği sekiz mevsim ve hayatın içerisinden yüzlerce tanıklıkla aktarıyor. 105 yaşına gelmiş olmasına rağmen, tüm ihtiyaçlarını kendisi gideren, hayata ilk günkü kadar bağlı bir insan portresi çıkıyor karşımıza. Bandolar eşliğinde öğrencilerin geçit törenini izliyor kimi zaman… Uzun yollardan yalnız başına yürürken kimi zaman çıkıyor karşımıza… Baharda, yada kara kışın içerisinde, Ayin-i Cem’e giderken ve burada fiziksel zorluklara rağmen “gereğini” yerine getirmesine tanıklık ediyoruz. Kameranın kendisini görüntülediğini farkında olsa da, oturduğu tabureyi ters çevirip önünden akıp giden insanları izlemesi, uzandığı yatağında yaşın getirdiği olgunluk ve rahatlıkla usulca konuşmaları…

Tüm bu dingin ve kamil havayı dağıtmak istercesine, Dersim’in asi yüzünü ortaya koyarcasına Yönetmen Aydın, Ovacık’daki hayatla paralel olarak Firik Dede’nin öyküsünü aktarırken, şaşırtıcı bir tarza imza atmış. Olmadık yerde ortaya çıkan bir kız çocuğunun popüler bir türkü söylemesi, üç köpeğin koşuşturması, sonbaharda otlayan koyunlar, kışın karın içerisinde kendini temizleyen bir kısrak, durmadan ekmek pişiren kadınlar, içilen sigara ve çayın bolluğu… Gündüzden geceye geçişler… Cem yapılırken, ekmek pişiren bir kadının araya girmesi ve üç cümle etmesi… Bu ve buna benzer alışılmış kalıpların dışında filme ilgiyi sürekli kılan radikal bir yöntem… Üç kadının, iki adamın yada Firik Dede’nin tatlı sohbetine tam kendini kaptırırken, anlatının sert bir şekilde kesilmesi ilk anda, izleyiciyi ciddi olarak rahatsız ediyor. Ama bu rahatsızlık, bu canlanma seyirciyi değim yerindeyse “izleyici – seyirci” olmaktan çıkartıp “tanık” konumuna getiriyor, bir sonraki anlatıya daha dikkatli yönelmesini sağlıyor.

Eski toprağın güzelliği

İlerlemiş yaşı nedeniyle Firik Dede filmde hiçbir şey yapmayan ve varlığıyla yeten bir başrol oyuncusu imajı uyandırıyor. Ekmek pişiren bir kadın, hayvanları otaran bir adam hayatlarının içerisindeki Firik Dede’ye ilişkin anılarını anlatıyor ve onun “insan-ı kamil” mertebesine yükselişine dair tanıklıklarının altını çiziyorlar. Ama, yönetmenin filmi çektiği bölgede kurduğu sıcak ilişkiler, filmi daha izlenir kılıyor. Yaşlı insanların sohbetleri ve inatla birbirlerine yönelik bilgece tuzak soruları ve bunlara karşılık verilen bilgece yanıtlar şaşırtıyor. Örneğin, filmin ortalarında, Firik Dede’nin tanıklığında sohbet eden üç yaşlı, “Ahiret” günü esprileri yapıyor. Ömürlerinin sonbaharını, ilk bahar güzelliğiyle yaşayan Dersim yaşlıları, “Sana, ahirette, ‘dünyada ne yaptın?’ diye sorulursa, ne cevap verirsin ? ” sorusuna, “Hiçbir cevap vermem. ‘Ne Türkçe, ne Kirmanciki, nede Gurmanciki biliyorum’ derim onlara” gibi ölüme, kendilerine dayatılan korkulara Alevi felsefesinin getirdiği rahatlık içerisinde zeki cevaplar veriyorlar… Birbirlerini sevgi dolu bakış ve gülüşlerle iğneleyen sorular, kameranın varlığını farkında olarak devam eden “resmi” sohbetten bıkma ve bir süre sonra kendisi olma ve son cümleyi seyirciyi kahkahalarla güldürecek kadar yapılan zekice espriler… Filmin en önemli ve en ilgi çekici bölümlerinden birisinin, birbirleriyle yaşıt – yaşlı - insanların diyalogları oluşturuyor. Dönem dönem karenin içerisine giren gençlerin sohbetleri çoğunlukla Türkçe konuşmanın getirdiği resmiyeti barındırırken, yaşlılar, kürtçe’nin getirdiği rahatlığı sonuna kadar kullanıyor ve açıkçası gençlerin papucunu dama atıyorlar…

Erzincan’da dedelik eğitimi…

Film’de çocukluğundan başlayarak bu güne kadar gelen sıralı bir yaşam öyküsü bulunmuyor. Yönetmen Aydın, bunun yerine, filmin çeşitli yerlerine başarılı bir şekilde serpiştirdiği anlatı ve tanıklıklarla öyküyü film sonunda başarılı bir şekilde tamamlatıyor. Görsel olarak yaptığı başarılı kurguyu sözlü olarak da başarıyla gerçekleştiriyor. Her tarafta bırakılan bir parça, bir, iki, üç diye beklerken dördüncü anlatımda tamamlanıyor. Ancak Firik Dede ve Ovacık Aleviliğine dair tanıklıkta ilginç bir gerçeklikle karşılaşıyoruz. Kürt Alevilerinden olan Ovacık bölgesinde, filmde göründüğü kadarıyla ibadet dili olarak Türkçe çıkıyor. Filmde, konuşma ve şarkıların Kirmanciki ve Türkçe olarak iki farklı dilde olduğunu da küçük bir parantez olarak belirtmeliyim burada. Ayin-i Cem yaparken, Munzur kenarında çıla –mum- yakıp dualar edilirken Türkçe’nin ibadet dili olduğuna tanık oluyoruz. Günlük yaşamda Kirmanciki – Zazaca- kullanan insanların ibadet dili olarak Türkçe’yi seçme nedenini ise filmin sonuna doğru öğreniyoruz. Birkaç nesildir dedelik yapan aile, oğulları Firik Dede’yi eğitim için Erzincan’a, Türk Alevilerin yanına göndermiştir. Dersim’in diğer bölgelerinde yer alan Kürtçe ibadetlerin yerini Firik Dede’nin yönettiği ayinlerde Türkçe’nin almasının tek nedeni de bu olsa gerek… Pülümür, Nazımiye ve Dersim Merkez gibi bölgelerde daha çok “Düzgün Bava” vurgusuna tanık olurken, Firik Dede’nin ettiği dualar ve katıldığı ayinde Hazreti Ali ve Pir Sultan Abdal, Hac, Müslümanlık ve Allah vurgusu daha ön plana çıktığına film sayesinde tanıklık ediyoruz.

Dersim’de sözlü geleneğin son temsilcilerinden Firik Dede, 106 yaşında sonsuzluğa uğu

--------------------------------------------------------------------------------

Dersim’de sözlü geleneğin son temsilcilerinden Firik Dede, 106 yaşında sonsuzluğa uğurlandı. Acıları, suskunluğu ve bir yasın uzattığı sakallarıyla giderken, ardında bir asırlık yaşamı, bilgeliğini ve şarkılarını bıraktı...

firikdede2.jpg

Dersim’in Ovacık ilçesinde yaşayan, sözlü geleneğin son temsilcilerinden ve Derviş Cemal pirlerinden Firik Dede, 10 Temmuz Salı günü tedavi için gittiği İstanbul’da kalp yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdi. 106 yaşında yaşamını yitiren Dersim tarihinin canlı tanığı Firik Dede için ertesi gün Bağcılar Cemevi’nde bir tören düzenlendi. Daha sonra Ovacık’a gönderilen Firik Dede’nin naaşı orada toprağa verildi. Firik Dede, Hozat Karaca köyünde doğar. Ancak 1975 yılında buradan göç ederek, Ovacık merkeze yerleşir. Derviş Cemal Ocağı’na bağlı bir pir olan Firik Dede, bu geleneği üç telli sazıyla ve kendine özgü üslubuyla sürdürüyordu. Firik Dede, 12 Eylül 1980’de askerler tarafından bir ağaca bağlanıp, yakılarak öldürülen oğlu Behzat’ın ardından sakallarını kesmeyerek yas tutmuş ve konuşmamıştı. “Tarikatımızın gizli sırlarıdır” dediği deyişleri yakın zamana kadar derlemecilere okumayan Firik Dede, Etno Müzik’ten çıkan “Sarraf” isimli VCD albümünde “Canım Efendim” isimli deyişle yer almıştı.

Bir kat yatak, bir saz....

Firik Dede, Dersim’in yaşayan son ve önemli bilgelerinden de biriydi. Yakın zamanda Firik Dede’nin yaşamını anlatan “İnsan-ı Kamil” belgeselini yapan yönetmen Buket Aydın, izlenimlerini şöyle aktarıyordu: “Bir Hızır perşembesinde köhne ama içten hazinesine konuk olmuştum. Bir kat yatak, bir kuzine, bir saz ve dört duvar… Ama içten.. Ama sıcak.. Ama huzur dolu… Ve bütün dünya mallarından arınmış arı bir mekandı. Evden ayrılırken aklımda tek bir düşünce vardı. Değerlerini kaybedenler bir daha asla kendileri olamazlar, kendileriyle olamazlar. Asla geçmişlerini bilmez ve bu günü yaşayamaz ve yarına hazır olamazlardı. Tam da dört dağ içinde terk edilmiş bir kentte bir asır yaşam… Adımlar ağır ağır, bakışlar tane tane… Ne acelesi var görünürde, ne de geride kalanlara söylenecek son bir sözü… Belki bizim gibilerin aradığı adamdı o… Belki beklediğimiz son klam onun dilinde saklı… Bir sona yaklaşmaktayız hepimiz. Sahi kimin sonudur bu? Bizim mi? Yaşlı adamın mı? Yoksa İnsan-ı Kamil’in mi?”

Firik Dede, acıları, suskunluğu ve bir yasın uzattığı sakallarıyla giderken, ardında bir asırlık yaşamı, bilgeliğini, şarkılarını bıraktı. Virani’nin sözlerini yazdığı ve Firik Dede’nin müziğini yapıp, söylediği Canım Efendim şarkısında söylenen şu dizeler onu anlatırdı belki de; “seni sevenlerin can içinde canısın/ aşıklar katredir, sen ummanısın/ gönül bir gemidir sen dümenisin/ Yelken açmak ister bu dervişlerin...”

 

FiRiK  DEDE

thomire xo gureto deste´ xo
wenda wayire xo dano.

biliyorum;
kendi dilinden birseyler söylemek gerekiyor sana,
bazen söylenecek söz olmasa da.
sustun yillarca
ve konusmadin bir daha
yüregi korlanmis Insan-i Kamil.

Dersimin Insane´ Kamillerinden olan Firik Bava / Seyfi Firik Dede 106 yasinda 10 Temmuz 2007 aramizdan ayrildi.Dewrescemalu / Derviscemal asiretinden olan Firik Bava Dersim - Ovacik dogumludur.Ailesi tarafindan egitim görmesi icin Erzincana gönderilir.Türkceyi burada ögrenir. Daha sonraki yillarinda deyislerinde,konusmalarinda bunun etkisi görülmektedir.

En büyük acilarindan birini 1981 yilinda yasar.Ögretmen Okulunda okuyan kücük oglu Behzat Dersime ailesinin yanina gelir tatilde.Askeri darbenin generalleri isbasindadir ve bütün köyler,ormanlar abluka altindadir.Birgün evlerine gelirler ve "yol gösterme" gerekcesiyle yanlarina alirlar.Bu sirada büyük kardesi olan Ekber kötü birseylerin olacagini hisseder ve O nun birsey bilmedigini,ögrenci oldugunu söyler.Onu da yanina alirlar ve ikisini ormanda agaclara baglayip sorgularlar.Abisinin gözleri ve elleri baglidir.Gözlerine takilan bagi asagi indirdiginde kardesine korkunc bir iskence yapildigini görür.Kasatura ile yüzünü,gözünü cizmektedir Binbasi "Kulaksiz".Durumu farkeden askerler gözlerini tekrar baglarlar.Ormanda yanik et kokusu gelir ekberin burnuna.tekrar asagi dogru bagini indirir.Ateste kizdirilan kasatura ile kardesinin vucuduna iskence yapilmaktadir.Vadi de oglunun1938 e ulasan cigliklari yankilanir yanik kokusuyla beraber.Bu duruma dayanamaz ve bayilir.Bir süre sonra kendisine geldiginde komutanin askere "kafasina ates et" dedigini duyar.Asker emri yerine getirmez.Binbasi silahi alir ve kafasina bir kursun sıkar.
Oglunun bu halini gören Firik Bava o günden sonra kimseyle konusmaz ve kendi ic dünyasina döner,cekilir."Yüzün şems-i kamer gözlerin nurdur /Aynı hilale benzer kaşların" der Divaninin bir siirine yaptigi deyiste üc telli thomiriyla (damur / cura).

Oglu Ekber de yapmis oldugu ropörtajlar da kardesinin öldürülmesinin aile de yarattigi aciyi dile getirmistir.Yoksul olmalarina ragmen devletten bir kurus bile yardim istemiyeceklerini  ve babasinin gözünün önünde bulunmasin diye kardesinin resimlerini Istanbula gönderdiklerini söyler.
Ölünceye kadar sakalini kesmeyecektir artik.Sakalina her degdirdigi  el gencecik fidanini hatirlatacaktir ona.
"Degerlerinizi samancilara,tenekecilere satmayin,sarraflara satin" derdi degerlerinin,inancinin Piri.Cem ayinlerinde koyu renkli bir agactanyapilmis thomiri /cura ile bas kösede semahlarini okur,deyislerini söylerdi.Degerini bilmeyeninin geleceginin olmayacagini biliyordu cünkü.Yönetmen Buket Aydin Firik Dedeyi konu aldigi film cekimlerinden sonraki ropörtajinda sunlari söylüyor:
“Bir Hızır Perşembesinde köhne ama içten hazinesine konuk olmuştum. Bir kat yatak, bir kuzine, bir saz ve dört duvar… Ama içten.. Ama sıcak.. Ama huzur dolu… Ve bütün dünya mallarından arınmış arı bir mekandı. Evden ayrılırken aklımda tek bir düşünce vardı. Değerlerini kaybedenler bir daha asla kendileri olamazlar, kendileriyle olamazlar. Asla geçmişlerini bilmez ve bu günü yaşayamaz ve yarına hazır olamazlardı.”

Herkesin göc yollarina düsmesine inat O köyündeki tastan,toprak damli evinden cikmaz.Bilir topragindan kopusun kendinden de kopus olacagini bir anlamda.Köklerini topragina atar ,sarilir ona,birakmaz bir daha.Munzurun gözelerinden beslenir kökleri,Düzgün Babadan alir rüzgarini yelkenlerini actigi insanlik denizine.Yüzünü her sabah dogan günese döner ve "Eli" sine yakarir,Xizirinda cem tutar,Düzgün Babanin kartalini gözetler.

Iki yüzyil sigdirir hayatina.Yüzyili asmis oldugu hayatinda bilgeligini,sakin anlatimini,inancini,Insani Kamilligini görüyoruz her an.
"Gönül bir gemidir sen dümenisin /Yelken açmak ister bu dervişlerin" derken Dersimlilerin ve insanligin gönlünde gülen gözleriyle yelkenlerini acmistir.

Sabrin,inancin,direngenligin,itikatin bilgesi Firik Bava;gelecek nesiller seni unutmamak üzere gönüllerinin denizine ugurlayacaklardir.Bundan kuskun olmasin.

*tamurunu almis eline
sahibine sesleniyor.

 

 
 

 

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol